12 Temmuz 2011

Siyasetin de sıcak olduğu bir yaz

12 Haziran seçimlerinde seçilmiş vekillerin parlamentoya katılımını engelleyen YSK ve yargı kararlarının yol açtığı kriz, siyaseten sıcak bir yaz geçireceğimizin de en somut habercilerinden biriydi. Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blokunun vekilliği düşürülen ve ardından da gasbedilen Hatip Dicle ile seçildikleri halde tahliye edilmeyen KCK tutuklusu milletvekilleri sorunu çözülmeden parlamento çalışmalarına katılmama kararının CHP’yi de, tarihin de çok yabancı olduğu bir eyleme zorladığı biliniyor. CHP’nin daha önce dile getirdiklerini karşılamaktan uzak, soyut bir mutabakat metnini kabul ederek yemin etmesi sürpriz olmadı.

Başbakan Erdoğan’ın bu gelişmeden hareketle, Meclis dışında kalmanın ‘marjinallik’ olduğunu öne sürerek BDP’ye yemin ederek Meclis çalışmalarına katılma çağrısı yapmış olması da tartışılmayı gerektiren bir açıklama. Parlamentoya 2002 seçimleriyle girmiş olan ve bundan öncesinde de aslında siyaseti parlamento dışında yapmış olan bir ismin şimdi böyle üst perdeden konuşması, son seçimlerde partisine verilmiş olan kredinin de bir sonucu kuşkusuz. Erdoğan’ın, Meclis Genel Kurulunda, -CHP’lilerin de tepki gösterdiği- “Halkın yüzde ellisinin oy verdiği bir Egemenlik kayıtsız, şartsız milletinse buna teslim olacaksın. İki kişiden bir kişi Ak Parti’ye oy vermiş” sözleri de bu sarhoşluğun bir başka ifadesiydi.

Siyasetteki bu tablo, seçimlere Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku olarak giren güçler açısından ne gibi anlamlar içeriyor?

Bu soruya yanıt verirken iktidarın ve devletin diğer aygıtlarının, yargının statükocu kesimlerinin, Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blokunun başarısını sınırlamak, büyümesini engelleyerek onu marjinal bir noktaya doğru çekme konusunda, bazen organik, bazen de içgüdüsel tepkilerle eş güdüm halinde davrandıkları görülüyor.

Bunun karşısında Blokun siyaseten ‘bölgesel’ bir güç olmaya sıkışmadan, Türkiye genelinde muhalefetin merkezi haline gelmesini talep eden, buna destek veren, bunun için iradelerini ortaya koyan ciddi bir aydın duruşunun olduğu da biliniyor. Bilim insanları, yazarlar, gazeteciler, hukukçular, sanatçılardan oluşan geniş bir çevrenin gerek seçimler öncesinde, gerekse de seçilmiş Blok vekillerinin tahliye edilmemeleri ve Hatip Dicle’nin vekilliğinin gasbedilmesi üzerine yaptıkları açıklamalar dikkate alındığında, bu açıklamalara katılanları alt alta koyup topladığınız da 2 bini aşkın aydına karşılık geleceği açıktır. Hatta yerel düzeylerde yapılmış olan ve gözden kaçanlarla birlikte bu desteğin çok daha büyük olduğunu söyleyebiliriz. Bu süreçte sendikal çevrelerden de Blokun hak ettiği düzeyde olmasa da, destek aldığı biliniyor.

Ve bu nokta da şunu da vurgulamalıyız ki, AKP’ye verilmiş olan oylar nasıl ki, her dönem için geçerli sayılabilecek bir destek değil ise, aynı şey Blok güçleri açısından da geçerlidir. Eğer Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku etrafında toplanan partiler ve siyasal güçler, kendilerini Türkiye’de muhalefetin merkezi olabilecek biçimde yeniden örgütleme ve bu şekilde genişleyerek büyüme yeteneği gösteremezlerse, 2002 seçimlerinde sonra olduğu gibi, bu destek bir irtifa kaybedebilecektir.

Öte yandan BDP’nin ‘Demokratik Özerklik’ iddiasını da destekleyecek biçimde grup toplantılarını Diyarbakır’da gerçekleştirme eğiliminde olması siyaseten anlaşılabilir bir durumdur. Ne var ki, Türkiye genelinde yerellerin dahil edildiği, dolayısıyla, kendisini sadece bir bölge ile sınırlamayan ve bir ‘tabiyet’ ilişkisini aşan, demokratik katılımın önünü açan, kendisini bu şekilde bir Türkiye gücü haline getiren bir siyasal yapıya ulaşılması da, Blok güçlerinin uzanıp almaları gereken bir hedef olarak önlerinde durmaktadır. Yerel düzeylerde temsilin öne çıkarıldığı, Türk ve Kürt emekçilerin, Alevilerin, çevre mücadelesi veren güçlerin, aydınların, kadın örgütlerinin, çeşitli kitle örgütlerinin bu temelde birliğinin sağlanması büyük önem taşıyor.

Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blokunu oluşturan güçler, böyle bir sürece girmeleriyle birlikte, siyasal alanı, aşağıdan yukarıya etkilemeye ve yeniden şekillendirmeye de başlayacaklardır. Böyle bir eğilim içine girmiş olan Blokun, sendikal yapıları da etkileyeceği, bu sendikaların tabanındaki işçiler arasında çekim merkezi olmaya başlayacağı da açıktır. Önümüzdeki dönemin ihtiyaçları, Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blokunu oluşturan güçlerden, seçim başarısı motivasyonunu, zayıflıklarını giderme yönünde kullanmasını ve yerellerden başlayarak Türkiye’yi yeniden örgütleyen bir güç haline gelmesini talep ediyor.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz

Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz

İliç siyanür faciasının üzerinden 1 yıl geçti. Hava, toprak ve su zehirlendi; 9 işçi can verdi. Daha fazla altın için kuralsız çalışmanın önünü açanlar aklandı. Halk zehirlenmiş doğa ve işsizlikle baş başa. Facianın ana sorumlularından uluslararası maden tekeli SSR, hisse senedi değerlerinin yükselmesiyle felaket öncesine geri döndü. İliç’teki altın için de “iş birliği içinde olduğu iktidarla” pazarlıkta.

Türkiye’de siyanür kullanılan 24 maden var. Bunların 10’u fay hattı üzerinde.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Grevdeki Çelikaslan Tekstil patronunun kardeşi: "Benim zenginliğimi Allah verdi."

Evrensel'i Takip Et